Ömer Uluç’un Sarmalında Kaybolmak
Küçük bir çocuk, parmağını Vasco da Gama’nın rotalarına, Kristof Kolomb’un bilinmez denizlerine sürüyor. Dedesinin muayenehanesindeki haritalar, eski kitaplar, tozlu atlaslar onun çocukluğunun pusulası oluyor.
Ömer Uluç’un hikâyesi, işte o çocukluk merakının gölgesinde başlıyor. Cumhuriyet’in ilk doktorlarından biri olan dedesinin odasında, hayatın sırrının coğrafyalar ve çizgiler arasında saklı olduğunu keşfediyor. Belki de bu yüzden, yıllar sonra onun tablolarındaki her figür biraz yola çıkış, biraz keşif, biraz kayboluş, çokça deniz ve bilinmeyene yolculuk oluyor.
Kristof Kolomb’un denize açıldığı gibi o da sanata açılıyor. O aslında Amerika’da eğitim almış bir mühendis, formül bilen bir adam yani, analitik bir zekâya sahip, meraklı!
Ama pusulası, haritası yok. O hep hayatın peşinde. Akademi mi? Akademiyi bir “morg”a benzetiyor. Akademi onun için cesetler ve formaliteler dolu bir yapı. Orada canlı olan hiçbir şey yok. Onun için sanat, taze bir koku, ani bir hareket, bazen kontrolsüz bir jest. Ömer Uluç’un sanatı akademinin kutsal duvarları içinde değil, hocası Nuri İyem’in Asmalımescit’deki atölyesinde temelleniyor, öyle ki akademiye karşı olan tavan arası ressamlarından biri oluyor.
1950’lerin sonunda, çizdiği bir figür, kendi imzasından yola çıkarak bir sarmala dönüşüyor. “Ö” harfi… Londra’da bir otel odasında kendi adını yazarken dönmeye başlayan fırçası o andan itibaren Uluç’un hiç sonlanmayan jestini oluşturuyor. O’nun sanatı da dönecek, kıvrılacak, sonsuzluğun eşiğine doğru ilerleyecek ve devinim hiç sonlanmayacak.
Bazı sanatçılar tuvalin ortasına bir figür koyar. O figür ya ağlar ya bağırır ya da muazzam bir metaforun içine saklanır. Ömer Uluç bunu yapmadı. Çünkü figürü çizmekle ilgilenmiyordu. Onu oluşturuyordu. Ve sonra tekrar tekrar çizdiği figür kayıyor, çarpılıyor, sarmal oluyordu, farklı malzemelerde kendini tekrar ediyor, yeniden oluşturuyordu. Tıpkı hayat gibi, DNA gibi, Ö harfi kıvrıldı, döndü, genişledi, sonra kendine çarptı. Sonsuzluğa uzanan hareket markasını oluşturan bir jeste dönüştü. Ömer Uluç’un bilinç akışıyla oluşturduğu sarmal desenler, onun analitik zihniyle şekillenen bir ruh taşıyacaktı.
Sanat tarihinde yaratımın kaynağını kayıptan, hastalıktan ve felaketten alan pek çok isim vardır. Bir sanatçıyı hayattan ne koparabilir?
Savaş mı, hastalık mı, ölüm........
© 10 Haber
